-
1 bir aşağı bir yukarı
-
2 bir aşağı bir yukarı
n. chopping and changing -
3 bir aşağı bir yukarı
to and fro -
4 bir aşağı bir yukarı gidip gitmek
ходи́ть туда́-сюда́ -
5 bir aşağı bir yukarı gitmek
v. pace up and down -
6 bir yukarı bir aşağı
up and down -
7 aşağı
I s der untere Teil( vücudunun) belden \aşağısı felçli er ist unterhalb der Taille gelähmtII adj1) ( bayağı) ordinär\aşağı kurtarmaz! billiger geht's nicht!3) nieder\aşağı bitkiler niedere Pflanzen\aşağı atlamak herunterspringen, hinunterspringen, nach unten springen\aşağı kaymak abwärtsrutschenbir \aşağı bir yukarı dolanmak/gezinmek/gitmek auf und ab wandern/schlendern/gehendağdan \aşağı vom [o den] Berg hinunterüçüncü kattan \aşağı atlamak vom dritten Stock hinunterspringen -
8 yukarı
I s der obere Teil\yukarıdan aşağıya von oben nach untensekiz yüz metre \yukarıdan aus einer Höhe von achthundert MeternII adj obere(r, s)\yukarı çıkmak hinaufgehen; ( asansörle) hinauffahren, hochfahrenbir aşağı bir \yukarı gezinmek/gitmek auf und ab schlendern/geheneller \yukarı! Hände hoch! -
9 bir
bir ein; Eins f; Artikel ein, eine; einzig (z.B. Gott); (nicht verschieden) gleich; gemeinsam (z.B. Kasse); nur allein ich, du; ein Mal; adv einmal; mal;bir ağızdan im Chor singen;bir araba eine Fuhre; fig eine Menge;bir araya zusammen;bir araya gelmek zusammenkommen;bir aşağı bir yukarı dolaşmak hin- und herspazieren;bir bakıma bei näherem Hinsehen;bir bir einer nach dem Anderen; eins nach dem Anderen;bir daha noch (ein)mal;bir de und auch; noch dazu; und da …; nun; mal nachsehen usw;bir derece (oder dereceye kadar) bis zu einem (gewissen) Grad;-i bir etmek vereinen; vereinheitlichen;bir gelmek sich ausgleichen;bir gün eines Tages;-e bir hal olmak einen Unfall haben; nicht geheuer zumute sein D; sich seltsam aufführen;bir hoş seltsam, merkwürdig;bir içim su Mädchen bildhübsch;bir iki einige; ein- zweimal;bir iki derken im Handumdrehen;bir iyi(ce) gehörig, ordentlich;1 Nisan şakası Aprilscherz m;1 Mayıs Tag m der Arbeit;bir nice eine ganze Menge;bir numaralı Nummer eins, hervorragend;bir o kadar noch einmal so viel;bir örnek uniform, unisex; einheitlich;bir şeyler, bir şeyler und so weiter, und so weiter;bir türlü ein und derselbe;bir türlü olmuyor es klappt einfach nicht;yapsam bir türlü, yapmasam bir türlü ob ich es tue oder lasse, habe ich Nachteile;bir vakit damals; (der)einst;bir varmış bir yokmuş Märchen es war einmal;bir yastığa baş koymak Mann und Frau sein;bir yerde irgendwo, gewissermassen;bir yere getirmek ansammeln, konzentrieren;bire bin katmak maßlos übertreiben;günün birinde eines schönen Tages;bir tuhaf bakıyor er sieht so seltsam herüber;gitmesiyle gelmesi bir oldu kaum war sie gegangen, als sie wieder kam -
10 bir
I s1) Eins f\bir olmak sich zusammentun, sich verbünden2) iki/üç/dört günde \bir jeden zweiten/dritten/vierten TagII adj\bir ayak üstünde kırk yalanın belini bükmek ( fam) lügen, dass sich die Balken biegen\bir çırpıda ( fam) auf einen Hieb, auf Anhieb, im Handumdrehen\bir el \bir eli yıkar, iki el \bir yüzü yıkar ( prov) eine Hand wäscht die andere\bir gecelik für eine Nacht\bir musibet bin nasihatten yeğdir ( prov) durch Schaden wird man klugo benim \bir tanem sie [o er] ist mein Ein und Alles2) \bir şey etwas\bir şey değil! nichts zu danken!, keine Ursache!, macht nichts!\bir şey söylemeden ohne etwas zu sagenbu bambaşka \bir şey das ist etwas ganz anderes3) \bir akşam/gün/sabah eines Abends/Tages/Morgensgünün \birinde eines Tagessaat \bir es ist ein Uhr4) \bir yanda(n) ..., \bir yanda(n) ... einerseits..., andererseits...\bir yanda(n) merak ediyorum, \bir yanda(n) korkuyorum einerseits bin ich neugierig, andererseits habe ich Angst davor5) ( herhangi) irgend\bir yerde irgendwodün çantamı \bir yere koydum gestern habe ich meine Tasche irgendwohin gestellt\bir deri bir kemik olmak ( fam) nur Haut und Knochen seinbunu \bir sen yapabilirsin nur du kannst das tun2) ( fam) malkafanı \bir işletsene! denk doch mal scharf nach!3) einmal\bir daha ( bir kez daha) noch einmal; ( olumsuz cümlede) nicht mehr\bir varmış, \bir yokmuş lit ( masallarda) es war einmal, es war keinmal\bir yağmur yağdı, \bir güneş açtı einmal regnete es, einmal schien die Sonne4) \bir aşağı \bir yukarı gezinmek/gitmek auf und ab schlendern/gehen\bir zamanlar einstmalsyerle \bir etmek dem Erdboden gleichmachen -
11 aşağı
низ (м)* * *1.низ, ни́жняя частьkuyunun aşağısı — ни́жняя часть коло́дца
aşağıdaki — находя́щийся внизу́
2.aşağıdan — сни́зу
1) ни́жнийaşağı kat — ни́жний эта́ж
2) ни́зкий врз.aşağı fiyat — ни́зкая цена́
aşağı seviye — ни́зкий у́ровень
3) перен. ни́зший, просто́йaşağı tabaka — ни́зшее сосло́вие
4) низкопро́бный, плохо́йaşağı mal — плохо́й това́р
3.aşağı terbiye — дурно́е воспита́ние
(тж. aşağıya) внизaşağı inmek — а) спуска́ться вниз; б) па́дать ( о цене)
aşağı koşmak — бежа́ть вниз
••- aşağı almakaşağı tükürsem sakalım, yukarı tükürsem bıyığım — погов. куда́ ни кинь - всё клин
- aşağıdan almak
- aşağı düşmek
- aşağı görmek
- aşağı kalır yeri olmamak
- aşağı kalır yanı olmamak
- aşağı kalmamak
- aşağı kurtarmaz
- aşağı yukarı
- bir aşağı bir yukarı gidip gitmek -
12 bir
оди́н* * *1) оди́нbirimiz — оди́н из нас
2) одина́ковыйbenim için hepsi bir — мне всё равно́
3) еди́ныйbir bütün — еди́ное це́лое
4) како́й-нибудьbir kitap ver — дай каку́ю-нибудь кни́гу
5) како́й-тоsizi bir adam aradı — вас спра́шивал како́й-то челове́к
6) тако́й...bir yağmur tuttu ki — припусти́л тако́й дождь...
7) так (сильно и т. п.)bir düştüm ki... — я так упа́л, что...
bir tuhaf bakıyor — он так стра́нно смо́трит
8) то́лько, лишьbunu bir o bilir — э́то лишь то́лько он зна́ет
bir tat beğenirsin — ты то́лько попро́буй - понра́вится
9) разhaftada bir — раз в неде́лю
bu bir — э́то раз; э́то во-пе́рвых
10) -ка, ну́-каo yılları bir hatırlayın — вспо́мните-ка те го́ды
••bir çiçekle bahar / yaz olmaz — посл. одна́ ла́сточка весны́ не де́лает
bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı var — посл. па́мять о ча́шке ко́фе живе́т со́рок лет; ≈ добро́ не забыва́ется
bir koltuğa iki karpuz sığmaz — посл. ≈ за двумя́ за́йцами пого́нишься, ни одного́ не пойма́ешь
bir koyundan iki post çıkmaz — посл. с одно́й овцы́ де́сять шкур не сни́мешь
- bir âlembir uyuz keçi bir sürüyü boklar — посл. одна́ парши́вая овца́ всё ста́до по́ртит
- bir araba dolusu
- bir arada
- bir aralık
- bir araya gelmek
- bir aşağı bir yukarı
- bir atımlık barutu kalmak
- bir avuç
- bir ayağı çukurda olmak
- bir baltaya sap olmak
- bir başına
- bir baştan bir başa
- bir ben bilirim
- bir de Allah
- bir... bir...
- bir çekirdek geri kalmamak
- bir çırpıda
- bir daha
- bir daha yapmam
- bir dalda durmamak
- bir damla
- bir de
- bir de ne göreyim
- bir dediği iki olmamak
- bir derece
- bir dereceye kadar
- bir deri bir kemik
- bir don bir gömlek
- bir bu eksikti
- bir göz gülmek
- bir gün
- bir içim su
- bir kaşık suda boğmak
- bir kazanda kaynamak
- bir paralık etmek
- bir solukta
- bir şey değil
- bir tahtası eksik
- bir taşla iki kuş vurmak
- bir varmış bir yokmuş
- bir yastıkta kocamak -
13 bir
1) оди́н2) едини́ца3) како́й-л, како́й-то; не́которыйgünün birinde — одна́жды
4) одина́ковый5) о́бщий, совме́стный (с кем-л.)6) то́лько лишь7) тако́й; такbir düştüm ki … — я так упа́л, что …
□
-ı bir etmek — а) объединя́ть; б) унифици́ровать□
bir olmak — а) объединя́ться; б) быть тожде́ственным, совпада́ть; в) ука́зывает на внеза́пность де́йствия; г) вы́биться из сил◊
bir ağızda — в оди́н приём◊
bir ağızdan — а) хо́ром; б) единоду́шно◊
bir arada — а) вме́сте; б) в то же са́мое вре́мя◊
bir araya gelmek — собира́ться◊
bir aşağı bir yukarı — взад и вперёд◊
bir avuç — горсть◊
bir ayak evvel — как мо́жно скоре́е◊
bir baştan bir başa — на всём простра́нстве◊
bir baştan bir başa delmek — просверли́ть◊
bire bin katmak — преувели́чивать◊
bire bin kazanmak — получа́ть басносло́вные при́были◊
bir bir — оди́н за други́м, по одному́◊
bir bir anlatmak — расска́зывать всё по поря́дку◊
bir boy — а) разо́к; б) но всё-таки◊
bir çekirdek geri kalmamak — соверше́нно не отлича́ться◊
bir daha — а) ещё раз; б) с отриц. глаголом бо́льше не …, никогда́◊
bir dahayüzüne bakmamak — отверну́ться от кого◊
bir dalda durmamak — а) порха́ть, лета́ть (о человеке); б) переска́кивать (о мыслях)◊
bir damla — а) о́чень ма́ло; б) кро́шечный◊
bir de — а) кро́ме того́, а та́кже; б) вдруг, и что же◊
-ın bir dediğini ikietmemek — не пере́чить кому; исполня́ть жела́ния кого◊
birdediği iki olmaz — высокоуважа́емый и люби́мый◊
bir defa — а) уже́; б) снача́ла; во-пе́рвых; в) оди́н раз◊
bir derece — до не́которой сте́пени◊
bir dirhem — ма́ло (чего-л.)◊
bir dudağı yerde bir dudağı gökte — фольк. велика́н◊
bir düziye — непреры́вно, продолжи́тельно◊
bir gelmek — уравнове́шиваться◊
bir gözeli — биол. однокле́точный◊
bir gözeli bitkiler — бот. ни́зшие расте́ния -
14 bir
"1. one (as a number): Bir beyaz manolya yedi pembe manolyaya bedeldir. One white magnolia is worth seven pink magnolias. 2. a, an; a certain, a particular: Bursa´da güzel bir evi var. She has a lovely house in Bursa. Dünkü partide bir kadını gördüm; kim olduğunu sen anlarsın. At yesterday´s party I saw a certain woman; you know who I mean. 3. the same: Emellerimiz bir. Our goals are the same. 4. united; of one mind, of the same opinion: Bu konuda biriz. We´re of one mind on this subject. 5. shared, used in common: Yatak odalarımız ayrı, banyomuz bir. We have separate bedrooms but share a bathroom. 6. only: Bir o bunu yapabilir. Only she can do this. Bunu bir sen bir de ben biliyoruz. You and I are the only ones who know this. 7. used as an emphatic: O hayata bir alıştı ki sorma gitsin! He has really gotten accustomed to that way of life! Bir dene! Just try it! Birdenbire bir feryat! And suddenly there was such a yell! Ah, bir oraya gidebilsem! Ah, if I can just go there! 8. used to add a note of vagueness: Bir zamanlar Arnavutköy´de çilek yetiştirilirdi. There was a time when strawberries were grown in Arnavutköy. Sen bugün bir tuhafsın. You don´t seem quite yourself today. - ağızdan in unison, with one voice. - alan pişman, bir almayan. colloq. It´s the sort of thing that looks good and attracts a lot of interest but is actually of very little use. - alay a great quantity, a large number. - âlem something else, really something, a wonder, amazing: Orası bir âlem! That´s one amazing place! Cüneyt başlı başına bir âlem! Cüneyt is a wonder in his own right! - an at one point: Bir an bir şey söyleyecek gibi oldu. At one point she looked like she was going to say something. - an evvel/önce as soon as possible. - ara/aralık 1. at one point, for a while, for a short period. 2. when one has a free moment, when one has a chance: Bir ara bana uğrayıver. Drop by when you have a free moment. - araba 1. a wagonload of; a truckload of. 2. colloq. a lot of, a slew of. - arada together. - araya gelmek 1. (for people) to come together (in the same place and at the same time). 2. (for events) to happen at the same time, coincide. - araya getirmek /ı/ to bring (people, things) together (in the same place and at the same time). - aşağı bir yukarı (to come and go) aimlessly. - atımlık barutu kalmak/olmak to be almost at the end of one´s resources, be almost at the end of one´s rope; to have played almost all of one´s cards; to have very little energy left. - avuç 1. a handful (of). 2. a handful (of), a very small number or amount (of). - ayağı çukurda olmak to have one foot in the grave. - ayak evvel/önce immediately, at once. - ayak üstünde bin yalan söylemek 1. to tell a whole pack of lies at one go. 2. to be a big liar. - bakıma in one way, in one respect. - baltaya sap olmak to have a job, be employed. - bardak suda fırtına koparmak to raise a tempest in a teapot. - başına all alone, all by oneself. - baştan/uçtan bir başa/uca (traversing, looking at, surveying, filling a place) from one end to the other, from end to end. - ben, bir de Allah bilir. colloq. Only God knows what I´ve gone through. -e beş vermek to yield five times the seed, yield fivefold. -e bin katmak to exaggerate, make much of a trifle. - bir one by one. - boy 1. once. 2. used as an emphatic: Bir boy gidelim, görelim. Let´s just go and see! - boyda of the same height. - bu eksikti. colloq. Nothing but this was lacking!/This was all that was needed! (said sarcastically). - cihetten in one way, in a way. - çatı altında under the same roof, in the same building. - çırpıda at one stretch, without interruption, at once. - çift söz 1. a little advice, a piece of advice: Sana bir çift sözüm var. I have a piece of advice for you. 2. a brief exchange of conversation: Öyle meşguldüm ki kendisiyle bir çift söz bile edemedim. I was so busy that I couldn´t have even a brief conversation with her. - çuval inciri berbat etmek to foul things up but -
15 up and down
bir yukari bir asagi, bir ileri bir geri -
16 pace up and down
bir aşağı bir yukarı gitmek, volta atmak -
17 pace up and down
bir aşağı bir yukarı gitmek, volta atmak -
18 üç
остриё (с)* * *üçümüz — тро́е из нас, мы втроём
üç saat — три часа́ ( отрезок времени)
saat üçte — в три часа́ (утра, дня)
••- üç aşağı beş yukarı anlaştık sayılır[iş] üç nalla bir ata kaldı — погов. хому́т купи́ли, де́ло за ло́шадью
- üç aşağı beş yukarı dolaşmak
- üçe beşe bakmamak
- üç buçuk atmak
- üç günlük ömür
- üç otuzunda -
19 прохаживаться
несов.; сов. - пройти́сьgezinmek; bir aşağı bir yukarı dolaşmak, beş aşağı beş yukarı gezmek ( ходить взад и вперед) -
20 nieder
См. также в других словарях:
bir aşağı bir yukarı — zf. amaçsız olarak gidip gelmeyi anlatan bir söz Karabibik tenha sokakta bir aşağı bir yukarı gezinmekteydi. N. Nâzım … Çağatay Osmanlı Sözlük
aşağı (falan) yukarı — 1) (falan) bir kimsenin adının dilden düşürülmediğini, onun pek gözde olduğunu anlatan bir söz Adı erken yaşta şaire çıkmıştı. Şair aşağı, şair yukarı. H. Taner 2) (falan) bir hizmette çok kullanılan kişice, yakınma olarak kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
üç aşağı beş yukarı — yaklaşık olarak, az bir farkla Üç aşağı beş yukarı anlaştık sayılır. S. F. Abasıyanık … Çağatay Osmanlı Sözlük
al aşağı vur yukarı — çekişe çekişe pazarlık yapılırken söylenen bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
üç aşağı beş yukarı dolaşmak — kararsızlık içinde, düşünerek, bir karara varmaya çalışarak gezinmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
aşağı — is. 1) Bir şeyin alt bölümü, zir, yukarı karşıtı 2) Eğimli bir yerin daha alçak olan yeri 3) sf. Bir yere göre daha alçak yerde bulunan Aşağı katı, sakin ve daha sıcak olduğu için seçtik. A. Gündüz 4) sf. Bayağı, adi 5) sf., mec. Niteliği düşük,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir — is. 1) Sayıların ilki 2) Bu sayıyı gösteren 1, I rakamlarının adı 3) sf. Bu sayı kadar olan Bir kalem. 4) sf. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı) Bir adam sizi arıyor. 5) sf. Tek Allah birdir. 6) sf. Beraber Hep biriz, ayrılmayız … Çağatay Osmanlı Sözlük
aşağı yukarı yürümek — bir baştan bir başa yürümek … Çağatay Osmanlı Sözlük
aşağı yukarı — zf. 1) Bir baştan bir başa 2) Tama yakın, yaklaşık olarak Bu heykeli açmak için aşağı yukarı bir seneden beri münasip bir fırsat kollanıyordu. R. N. Güntekin Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller aşağı yukarı yürümek … Çağatay Osmanlı Sözlük
yukarı — is. 1) Bir şeyin üst bölümü, fevk, aşağı karşıtı 2) mec. Yetkili kimse Emir yukarıdan, çaresiz kaldık. 3) sf. Benzerleri arasında üstte bulunan Yukarı kat. 4) sf., mec. Aşama, sınıf, makam bakımından ileride olan O bizden yukarı sınıftandı. 5) zf … Çağatay Osmanlı Sözlük
aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık — iki karşıt ve aynı derecede sakıncalı durum karşısında karar verme zorluğunu anlatan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük